İktisat nedir? İktisat ne demek? sorularına ekonomistlerin çok sık kullandığı klasik bir tanım yaparak başlamak istiyorum. İktisat veya diğer adıyla ekonomi; İnsanların sonsuz denebilecek kadar çok olan ihtiyaçlarını kıt kaynaklarla en rasyonel şekilde karşılamasını sağlayan sosyal bir bilimdir. Elbette tanımı bu şekilde yaptığımız zaman dikkatli bir okurun hemen fark edebileceği üzere bu tanımın da bir tanıma gereksinim duyduğunu görebiliyoruz. Yaptığımız tanımda ihtiyaç diye bir kavramdan bahsettik. İhtiyacı bir iktisatçı nasıl tanımlamalı? içme suyunun ihtiyaç olduğu su götürmez bir gerçek peki ya pahalı bir kolye? Gelin bir bakış atalım.
İhtiyaç Nedir?
Bir ekonomist açısından ihtiyaç; karşılandığı zaman haz ve mutluluk duygumuzu tatmin eden karşılanmadığı zaman negatif hissiyatlar açığa çıkaran durumların tümüdür. Biz iktisatçılar ihtiyacı hukuki, ahlaki ve sağlık yönünden uygun olup olmamasını değerlendirmeyiz. Bu şu anlama gelir; bir doktor açısından sağlığa zararlı olan sigara ihtiyaç olarak düşünülebilir mi? Ya da bir hukukçu açısından uyuşturucu ihtiyaç olarak görülebilir mi? Elbette hayır. Hukukçular ihtiyacı yasal olup olmamasına göre, tıpçılar da sağlığa uygun olup olmamasına göre değerlendirsin. Her disiplinin kendine göre bir tanım fonksiyonu vardır. Biz iktisatçılar için de bu tanım elbette ki talep edilip edilmemesidir.
Bu durumda şöyle söyleyebiliriz; bir mal ve hizmetin değerini sağladığı fayda belirler. Yukarıda açıkladığımız gibi fayda her zaman somut ve rasyonel temellere dayanmak zorunda da değildir. Birey veya tüketici için o an istek duyduğu ve talep ettiği her şeyi fayda olarak görmek iktisadın temelinde yatar. Örneğin uyuşturucu bağımlısı bir bireyin uyuşturucu talep etmesi ve kullanması tıbbi açıdan zararlı olsa da iktisadi açıdan bir ihtiyacın giderilmesi olarak görülür.
Dolayısı ile bir mal veya hizmet ihtiyacı karşıladığı zaman fayda oluşur.
İktisat kelime kökeni olarak Arapçadan gelmektedir ve güncel kullanım olarak daha çok bir bilim dalını ifade ederken kullanılırken, ekonomi ise bir topluma ait verileri ifade ederken kullanılmaktadır. (Bkz. Türkiye Ekonomisi bu yıl 35 milyar dolar cari açık verdi)
Ekonomi kelimesi; Latince oikonomos’dan gelmektedir. Anlamı ev idaresidir. Ancak buradaki ev bir şehir devletini ifade etmektedir. Antik Yunanlılar şehirleri ve ticareti idare etmek ve sürdürülebilirliğini sağlamak için oluşturdukları ilkeler ekonominin temelini atmıştır.
Bu bağlamda kişisel görüşüm Türkçemizde iktisat kelimesi bu bilimin daha çok normatif bir alanına işaret ediyorken ekonomi kelimesi ise pozitif yönüne işaret ediyor olmasıdır. Dikkat ederseniz ülkemizde üniversitelerde ilgili bölümlerin adı ekseriyetle (birkaç istisnası olsa da) İktisat tercih edildiği görülmektedir. Peki ya pozitif iktisat ve normatif iktisat demekle neyi kast etmekteyiz? İktisat bilimi inceleme açısından temel olarak normatif iktisat ve pozitif iktisat olarak ikiye ayrılır.
Normatif İktisat
Temel iktisadi kurallar doğrultusunda olması gerekeni veya bir başka açıdan düşünecek olursak iktisatçının bilimsel metotlarla ortaya koyduğu, ekonominin nasıl olması gerektiğine dair yargıları içeren, belirgin ekonomik hedefler için yapılması gereken hamleleri araştıran bir iktisat dalıdır.
Pozitif İktisat
Normatif iktisatın aksine pozitif iktisatta ekonominin reel durumunu ortaya koyan ve analizini yapan bir alt disiplinidir.
Tüm Bunların yanında İktisat; inceleme alanı olarak Mikro İktisat ve Makro İktisat olmak üzere de ikiye ayrılmaktadır.
Mikro İktisat ve Makro İktisat
Tek bir kişinin veya kurumun ekonomik faaliyetlerini ele alır ve bunun üzerine araştırmalar ve çıkarımlar yapar. Tek bir kişinin ekonomik faaliyetlerinden tümevarım yaparak bunu topluma mâl etmeye çalışır. Bu noktada bireyin öznel davranışlarını esas aldığı için toplumun ekonomik hamlelerini anlamakta ve yorumlamakta yetersiz kaldığı için toplumu ve devletin ekonomik faaliyetlerini incelemek adına makro ölçekli bir araştırma yapmak esastır. Bu araştırmaları da Makro iktisat adı altında incelemekteyiz.
Bankacılık sistemleri, finansal sistemler ve devletin yapmış olduğu tüm hamleleri Makro İktisat çatısı altında inceliyoruz.
Makro iktisat ve mikro iktisat ayrımı aslında entelektüel bir çabanın sonucu değildir. Elbette bu ayrım bir ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkmıştır. Günümüzde makro iktisadın farklı bir konumda olması belirli birtakım faktörler ile açıklanabilir. Makro iktisada daha çok önem verilmesi olağanüstü veya iktisadi olarak şok dönemler olarak ifade edilen bir dizi gelişmenin yaşanmış olduğu dönemler olarak tanımlanan; savaş, doğal afet ve ekonomik krizler gibi durumlar iktisadi analiz yöntemlerinin bu gibi durumlara uygun bir şekilde kullanılmasını ve geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Dolayısı ile iktisadi analiz yöntemlerinin çeşitlendirilmesi zorunlu hale gelmiştir.
Kelime anlamı olarak Yunancadan gelen Macros (büyük / geniş) kelimesinden türetilmiştir. İktisat literatüründe ilk olarak 1936 yılında İsveçli bir ekonomist olan Erik Lindahl’in çalışmalarında makro iktisat deyiminin kullanıldığını görmekteyiz.
Makro iktisat iktisadi olayların bütün bir toplum, bütün bir ekonomi ya da sektör ve endüstri bazında ele alınarak incelenmesidir. Dolayısı ile bütün bir ekonomiyi kuşbakışı görüntüler.
Makro iktisadi analiz talebin ve arzın toplamı yani bütün bir ekonomi ya da bütün bir ülke açısından ele alınıp incelenmesidir. Piyasalarda oluşan süreçlerin kendi içerisinde bu toplam büyüklükler üzerinden analizinin yapılmasını hedefleyen bir iktisat alt bilim dalıdır.
Tüm bu iktisadi düşünceler daha çok liberal olan Adam Smith ilkelerine dayanmaktadır. Günümüzde kabul görmüş iktisadi anlayış Liberal Ekonomi anlayışıdır.
İlkeler
İktisadı 4 Temel ilke üzerine temellendirecek olursak bunlar; tüketiciler, üreticiler, devlet ve diğer ilkeler olarak karşımıza çıkar.
Üreticiler
Şirketler, ticari işletmeler ve diğer tüzel kişilikler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tüketiciler
Bireyler, Tüzel kişilikler ve bir malın tüketilmesine sebep olan her bir canlıyı bu grupta değerlendirebiliriz.
Tüm bunların yanında iktisat aynı zamanda davranışsal sosyal bilim olarak karşımıza çıkar. Pozitif bilimlerin aksine kesin kurallar ve yasalardan ziyade ilkelere ve istatistiklere dayanır. Dolayısı ile bireylerin ve kurumların beklenenden farklı davranışlar sergilemesi bu bilim dalında öngördüğümüz bir durumdur. Bu sebeple iktisatçılar araştırmalarını ortaya koyarken Ceteris paribus yani diğer tüm durumlar sabitken anlamına gelen analiz yöntemini sıklıkla kullanır.
Devlet
Serbest piyasa ekonomisi veya serbest rekabet ortamında devletin ekonominin işleyişine müdahale etmesi beklenen bir durum değildir. Fakat bazı olağanüstü durumlarda ABD gibi serbest ekonominin beşiği sayılabilecek bir ülkede dahi devletin serbest piyasa ekonomisine müdahale ettiği bazı sektörlere parasal yardımda bulunduğu tarihte görülmüştür.
Üretim
Bir takım soyut ve somut unsurların bir araya getirilerek sistematik bir şekilde oluşturulması veya ortaya konmasına üretim diyebiliriz. Bir malın her zaman karşımıza hazır bir şekilde çıkmasını beklemeyiz. Dolayısı ile talep edilen malın bir üretim aşaması vardır. Bu aşamaları üretim Faktörleri adı altında kısaca inceleyecek olursak;
Üretim Faktörleri
- Doğal Kaynaklar (N)
- Emek (L)
- Sermaye (K)
- Girişimci (E)
Mal ve Hizmetler
İktisat temel olarak Mal ve Hizmetler üzerinden kurgulanır. Mal ve hizmetler ihtiyaçları doğrudan doğruya veya dolaylı olarak karşılayan her şeye denir. Mal olarak tanımladığımız her şeyin öncesinde bir üretim aşaması vardır. Dolayısı ile üretim ile tüketim arasında bir zaman diliminden söz etmek gerekir. Hizmetlerin ise arzı ve talebi aynı anda gerçekleşir. Dolayısı ile hizmetleri daha soyut, malları ise daha somut arz mekanizması olarak değerlendirmek yanlış olmaz.
Mal ve Hizmetleri kendi aralarında kategorilere ayıracak olursak;
İktisadi Mal | Serbest Mal |
Dayanıklı Mal | Dayanıksız Mal |
İkame Mal | Tamamlayıcı Mal |
Üstün Mal | Fakir Mal |
Normal Mal | Giffen Mal |
Kamusal Mal | Özel Mal |
Tüketim malı | Yatırım Malı |
Şimdi bunları kısaca açıklayalım:
İktisadi ve Serbest Mal
Bir malı almak için herhangi bir bedel ödeniyorsa bu iktisadi mal olarak düşünülmelidir. Ekonominin araştırma konusu iktisadi mallar içindir. Serbest mallara bir örnek vermek gerekirse günümüz şartlarında soluduğumuz hava örnek olarak gösterilebilir. serbest mal kıt olmayandır. İktisadın bir tercih bilimi olduğunu hatırlayacak olursak kıt olmayan mallar iktisat biliminin ilgi alanında değildir.
Dayanıklı Mal, Dayanıksız Mal
Dayanıklı mal hesap edilen ekonomik ömrü boyunca birden çok defa kullanılması için tasarlanmış malları kapsar. Örneğin cep telefonu, buzdolabı gibi mallar dayanıklı tüketim mallarıdır.
Dayanıksız tüketim malları ise tek seferde kullanılıp tüketilen malları ifade etmekte kullanılır. Örneğin gıda malzemelerinin çoğu dayanıksız tüketim mallarıdır. Kullan at karton bardaklar veya buna benzer mallar örnek olarak gösterilebilir.
İkame Mal, Tamamlayıcı Mal
İkame mal; Söz gelimi A malının kullanımında B malına olan ihtiyaç azalıyorsa veya B malının sağladığı fayda azalıyorsa bu mallar birbirine ikame mallar olarak görülür.
Tamamlayıcı mallarda ise söz gelimi A malının faydasının ortaya çıkabilmesi için B malının kullanılması gerektiği veya A malına ihtiyaç duyulması için B malının var olması gerektiği düşünülebilir.
Ekonomistler ve işletmeciler açısından tamamlayıcı mallar oldukça yüksek kazanç sağlayan mallara örnek teşkil eder. Tamamlayıcı mallara en güzel örnek Benzinli araçlar ve Yakıt olarak gösterilebilir. Bu iki maldan bir tanesinin yokluğu diğerinin talebini oldukça kısıtlayıcı olabilir.
Ayrıca işletmeciler çok kâr elde etmek için tamamlayıcı mallardan bir tanesini çok ucuza satıp bağlayıcı olan diğer üründen daha fazla kâr elde etmeyi de düşünürler. Buna en güzel örnek yazıcı ve bu aletlerin kullandığı tonerler olarak gösterilebilir. Yazıcının cazip fiyatına aldanan müşteriler daha sonra fahiş fiyatlara yedek parçasını satın almak zorunda kalabiliyor.
Bu kâr elde etme yöntemi özellikle otomotiv, teknoloji gibi sektörlerde sık başvurulan bir yöntemdir.
Tüketim Malı ve Yatırım Malı
Tüketim malları bireylerin nihai olarak satın alıp tükettiği malların tümüne denebilir. Örneğin bir öğrencinin aldığı defter tüketim malıdır.
Yatırım Mallarında ise birey veya kurumların o mal üzerinden bir kazanç sağlama gayesi veya kazanç sağladığı işinde kullanma gayesi ile satın aldığı mallardır. Örneğin bir bakkalın veresiye defteri alması buna bir örnektir.
Üstün Mal, Fakir Mal
Tüketicinin geliri arttıkça talebin de arttığı mallara üstün mal, tüketicinin geliri azaldıkça talebin arttığı mallara ise fakir mal denir.
Örneğin tüketicinin geliri arttıkça Ayçiçek yağı yerine zeytinyağı kullanmayı tercih etmesi buna bir örnektir. Bu durumda zeytinyağı üstün mal olarak görülürken Ayçiçek yağı fakir maldır.
Normal Mal, Giffen Mal
Normal mal alışılageldik bir şekilde fiyatı yükseldikçe talebin de ters orantılı bir şekilde düştüğü mallardır. Beklenen bir durumu ifade eder.
Giffen mallarda ise fiyat yükseldikçe doğru orantılı olarak talebin de yükseldiği görülür. Bu durum üstün mal ile çok sıklıkla karıştırılsa da giften mallarda aynı üründen söz edildiği dikkatlerden kaçmamalıdır. Giffen paradoksunu bir malın alternatifi veya ikamesi olmadığı zamanlarda göreceğimiz varsayılmıştır. Tüketici malın daha fazla pahalılaşacağından korkarak ihtiyaç fazlası malı almaya çalışır. Fiyat düştüğünde ise bu panik havası ortadan kalkacağı için malın arz-talep dengesi normal seviyesine doğru gerilemeye başlar.
Elbette varsayımsal olarak giffen mallarından bahsetsek de dünya üzerinde böyle bir mal hiçbir zaman var olmamıştır. Çoğu iktisatçı arasında kulaktan kulağa dolaşan İrlanda’daki patateslerin giffen mal olduğu yönündeki söylentiler doğru değildir. Alfred Marshall sadece varsayımsal olarak böyle bir ihtimalden kısaca bahsetmiştir.
Varsayımımıza dönecek olursak giffen mallar ile normal malları grafik ile inceleyelim;
Grafikteki gibi bir sonuca ulaşırız. Görüldüğü üzere normal mal fiyatı arttıkça talebi azalırken giffen malda tam tersi bir sonuç elde ediyoruz. Arz Grafiği ile aynı yönlü bir eğime sahip giffen malları eğer arz ile kesişmeseydi ya da birbirini örtseydi fiyatı nasıl belirlerdik? böyle bir durumda bu bir denklem sistemi olmadı.
Kıtlık ve İktisatın Çalışma Alanı
“Kıtlık Yoksa ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla cenette iktisatçıların yeri yoktur.”
İktisadın temel sorunu kıtlıktır. Kıtlığa bağlı yapılan tercihler iktisadın konusunu oluşturur. Dolayısı ile iktisadı tercihler bilimi olarak da nitelendirebiliriz.
İktisadi analizde rasyonalite esastır. Dolayısı ile iktisat, akılcı davranış ilkelerine dayanır. İktisatta yapılan bu analizler de akılcı ve dengeli davranan insanların olağan davranışlarından yola çıkarak yapılır. Homoeconomicus dediğimiz insan tiplemesinin yapması beklenen yahut öngörülen tercihleri baz alınarak analiz yapılır. Dolayısı ile rasyonel olmayan insanların tercihleri bir sosyal bilim olan iktisadın çalışma alanına dahil değildir. Dolayısı ile homoeconomicus tiplemesinde sayılmayan insanlar üzerinde iktisadi kuralları tesis edemeyiz. İktisatta analiz yapabilmek için soyutlama yapmak gerekir. İktisat bu yönü ile soyutlayıcı bir bilim dalıdır.
Çok sayıda üretim tekniği, çok sayıda değişken faktör, çok fazla sayıda da tüketici tiplemesi olduğunu düşünürsek bunların hepsini anlamlı bir veri akışı ile açıklamak olanaksızdır. Dolayısı ile metodolojik olarak iktisat sınırlandırıcıdır. İktisatta bir sürü değişken varken ele aldığımız veriyi diğer tüm şartların sabit olduğunu kabul ederek (Ceteris Paribus) analiz edebiliriz.
Bir malın fiyat talep ilişkisini ele alırsak; moda anlayışı, geleceğe dönük beklentiler, enflasyon vb. türden bir sürü değişkene de bağlı olduğu bir gerçektir. Fakat hesaplama yaparken Ceteris Paribus fiyat artarsa talep azalır deriz. İktisadi bir analizde ne kadar fazla soyutlayıcı olunursa sonuç da o kadar tartışmaya açık olur. Fakat formal olarak başka türlü analiz yapmak pek mümkün değildir.
İktisadi olaylar matematiksel olarak gösterimi yapılan koordinat sisteminde 1. Bölge dediğimiz alanda gerçekleşir. Bu alan iktisatçının çalışma alanını ifade eder. Bu sözel olarak şu şekilde tanımlanabilir; İktisatta negatif sayılara çoğu zaman yer yoktur.
İktisat; analitik, çözümlenebilir ve iki değişken ile ifade edilen veriler içermelidir. Başka değişkenler olsa dahi bunların sabit olduğu varsayılarak hesaplamalar yapılmalıdır.
Üretim İmkânı Eğrisi
Üretim imkanı eğrisi, transformasyon eğrisi yahut dönüşüm eğrisi olarak ifade edilen veri bize üretim faktörleri göz önüne alındığında mevcut kaynaklar ile üretilebilecek en fazla malı ifade eder. Yani söz gelimi bilgisayar ve tereyağı mallarını üreten bir işletme tüm kaynaklarını bilgisayar üretimi için kullandığında yapabileceği üretim ve tüm kaynaklarını tereyağı için kullandığında yapabileceği üretim miktarının bulunmasıyla ifade edilen bir veridir. Yani bize üretim imkanlarının sınırlarını verir. Yukarıdaki grafiği inceleyecek olursak işletme tüm kaynaklarını kullanarak 400 adetten daha fazla bilgisayar üretemiyor. Aynı şekilde 750 adetten fazla da tereyağı üretemiyor. Bu noktaları A ve F noktası olarak gösterelim. Sözgelimi 200 adet bilgisayar üretimi yapıldığı zaman elinde kalan kaynaklar ile 500 adet tereyağı üretimi de yapabiliyor. Bu şekilde A ile F arasında eğri üzerinde kalan üretim miktarları bize optimum üretim miktarlarını vermekte. Ancak grafikteki G noktasında üretim yapabilmek mevcut kaynaklar ile mümkün değil. Bunun için kaynakların hepsinin (Bkz. Üretim Faktörleri) çoğalması ve daha yukarıda bir transformasyon eğirisi elde edilmesi gerekir.
Aynı şekilde H noktasında üretim rahatlıkla yapılabilse de mevcut kapasitenin çok altında bir üretim gerçekleşeceği için geriye kalan kaynaklar atıl durumda kalmakta. Dolayısı ile metodolojik ilkemiz gereği daha fazla üretim yapma imkanı varken daha azını yapmak iktisat bilimine ve rasyonaliteye aykırıdır.
Kaynakların tam ve doğru kullanımı iktisat biliminde esastır. Üretim imkanları eğrisi bize optimum değerleri gösterse de her bir birim bilgisayara karşılık kaç birim tereyağından vazgeçeceğimizi en akılcı şekilde hesaplamamız gerekir. Bir maldan üretmek için diğerinden çok fazla vazgeçemeyiz. Eğri üzerinde yapılan üretimi optimal düzeyde tutmak daha anlamlı olacaktır. Buna iktisadi tabirle denge noktası diyoruz.
Alternatif Maliyet
Bir malın üretimine karar verdiğimizde diğer malın üretiminden elde edeceğimiz kazançtan da vazgeçmiş sayılırız. Az önce ifade ettiğimiz gibi kaynaklar kıttır. Dolayısı ile birini yapmak için diğerinden vazgeçtiğimizde diğerinin faydasından da vazgeçmiş oluruz. Maliyet hesabı yaparken diğerinden kazanacağımız faydanın kaybı da maliyet olarak eklenmek durumundadır. Buna alternatif maliyet yahut fırsat maliyeti denir. Kısaca Vazgeçtiğimizin getirisi de maliyette eklenir. Yukarıdaki üretim olanakları eğrisi ile bu kavram yakından ilişkilidir. Tam eğri üzerinde bir noktada üretim yapılmıyorsa fırsat maliyetinden söz edilemez. Çünkü dikkat edeceğiniz gibi böyle bir noktada üretimi arttırmak için diğerinden vazgeçmek gerekmemektedir.
Mikro ve Makro İktisadi Sorunlar
Mikro İktisadi Sorunlar
- Hangi Mallar Üretilecek (Tahsis Etkinliği)
- Hangi Miktarda Üretilecek (Üretim Etkinliği)
- Hangi Teknoloji Kullanılacak (Üretim Etkinliği)
- Kimler Tüketecek veya Nasıl Bölüşülecek (Bölüşüm Etkinliği)
Hangi Sistematikte Üretilecek?
- Emek Yoğun Üretim Tekniği
- Sermaye – Teknoloji Yoğun Üretim Tekniği
Bir malın nasıl üretileceği devletin yahut işletmenin istihdam ve kaynaklarının yapısına bağlıdır. Örneğin Çin gibi doğal işgücünün çok olduğu bir bölgede tarım daha çok insan işgücü ile yapmak mantıklıyken, Hollanda gibi bir ülkede tarım makinelerinin yoğun olduğu bir üretim metodu kullanmak daha akılcıdır. Üretim metodu bu bağlamda ülkelerin ve iş gücünün yapısına göre değişkenlik göstermesi beklenir. Dolayısı ile kaynakların en akılcı kullanımı esastır.
Sermaye
Sermaye işletmeciler ve muhasebecilerin düşündüğünün aksine biz iktisatçılar için salt para demek değildir. Üretim sürecinde emeğin verimini arttıran her şey sermayedir. Dolayısı ile bir tamirci için tornavida tamircinin sermayesidir. Bir öğretmen için kalem; öğretmenin sermayesi olarak kabul edilir.
Üç Etkinliğin bir arada bulunmasına (tahsis, üretim, bölüşüm) İktisadi etkinlik denir. Doğru etkin bir cevap için bu sorunların üzerinde durmak gerekir.
Makro İktisadi Sorunlar
- Tam İstihdam
- Fiyat İstikrarı (Enflasyon ile mücadele)
- Ekonomik Büyüme
- Gelir Dağılımında Adalet
Tam İstihdam
Geniş anlamdaki istihdam; tüm üretim faktörlerinin tam kapasite ile kullanılması demektir.
Dar anlamındaki tanımını emek faktörü ile açıklarız. Bir ekonomideki tüm işgücünün hepsinin çalıştırılması denebilir. Elbette işgücü olarak tanımladığımız insanları ülkeden ülkeye değişmekle birlikte 15-65 yaş arasını çalışabilir insan olarak görürsek bu aralıktaki tüm insanların çalıştırılması olarak tanımlayabiliriz. Çalışmayan işgücünü işsizlik olarak tanımlarız. Elbette bu işgücü arzında çalışmak istemeyen insanların varlığını da göz ardı edemeyiz. Bunlara doğal işsizlik diyoruz. İdeal bir ülkede %3 – %8 civarı doğal işsizlik oranı olduğunu varsayabiliriz. Bir ekonominin iyi kabul edilmesi işsizlik oranına da bağlıdır.
Fiyat İstikrarı
Fiyatlardaki aşırı oynaklık, fiyatların genel seviyesinde yaşanan hissedilir değişimlere enflasyon veya deflasyon denir. Endeksler ile ölçülebilir.
Düşük enflasyon ve deflasyon oranı yani fiyat istikrarındaki kararlılık makro-ekonomideki başarıyı gösterir.
Ekonomik Büyüme
Dört çeyrek dönemle ifade edilen ekonomideki büyüme hızı da genel anlamda daha fazla üretimi ve daha fazla işlem hacmini ifade eder.
Gelir Dağılımındaki Adalet
Liberal konjonktürdeki bir iktisadi anlayışta mutlak bir gelir eşitliğinden ziyade gelir dağılımındaki adaletten söz edilir. Hak edenenin hak ettiği ücreti almasını ifade eder. Yatırımcı faizi, rant sahibi kirasını, üretici karını, işçi emeğinin karşılığındaki ücretini hak ettiği şekilde normatif iktisadi ilkelere dayalı şekilde almalıdır.
Bu soruların Cevaplarını İktisadi sistemlerde vermek için şu kavramları da incelemek gerekir;
- Doktrin
- Sistem
- Rejim
- İdeoloji
Doktrin Dogma ve İdeoloji
Bir görüşü savunmak, öğretmek, bir düşünceyi, bir ekolü ifade eder. Bir düşünce yapısının çekirdeğini yani ana fikrini ortaya koyan ifadeye de dogma denir. Dogmalar o ekolün ana fikrini meydana getirir. Dogma asla değişmez. Yalnız dogmalar etrafında örülen fikirler akademik olarak tartışılabilir. Bir doktrindeki dogmalar ne kadar büyür fazlalaşırsa doktrin tartışılamaz ve akademik ve bilimsel olarak gelişemez hale gelir. Bu tarz evrimleşmiş düşünceler ise İdeoloji olarak ifade edilir. İdeolojiler bilim için üzerinde fikir belirtilemeyecek ve tartışılmayacak kadar fazla katı düşüncelerden oluşur.
Sistem ve Rejim
Farklı elemanlardan oluşan parçaların ahenk içinde işlemesidir. Organize olmuş parçaların bir araya gelmesidir. Doktrinlerden sistemler kurgulanır. Sistemler ise hayata geçirilerek rejimler oluşturulur.
Karl Marx Londra kütüphanelerinde Das Capital adlı eseri yazdığında bir doktrin ortaya koydu. Vladimir Lenin, Bu Doktrinden bir sistem yarattı. Bu fikri bir devlet yönetimine endeksledi. Bunun sonucunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni Kurdu. Bu ülkenin yönetim şekli olan Sosyalizm ise bir rejim olarak karşımıza çıktı.
Şuan dünyada iktisadi olarak kabul ettiğimiz üç iktisadi sistem olduğunu kabul edersek; bunlar
- Liberalizm
- Sosyalizm
- Karma Ekonomi
İktisadi açıdan yukarıda söz ettiğimiz mikro – iktisadi sorunlara bu iki ekol farklı cevaplar verecektir.
Liberal Sistemler
Liberal ekonomi sistemlerinde üretilecek mallara ve bu malların miktarlarına piyasa karar verir. İsteyen herkes istediği malı istediği miktarda istediği şekilde üretebilir ve satabilir. (Bkz. Girişim Özgürlüğü ilkesi)
Liberal Sistemlerde özel mülkiyet kavramı vardır. Yani bir malın mülkiyet hakkı ve o mal üzerindeki tasarruf hakkı kişiye aittir.
Liberal Sistemlerde kişisel çıkarlar ön plandadır. Her birey kendi kişisel çıkarları doğrultusunda hareket eder.
Sosyalist Sistemler
Sosyalist Sistemlerde bir malın ne kadar üretileceği hatta bir kişinin o malı ne kadar tüketeceğine devlet karar verir.
Kollektif mülkiyet kavramı vardır. Yani tüm mallar devlete dolayısı ile halka aittir. Kişinin bir mal üzerinde tasarruf hakkı yoktur.
Kollektif Çıkarlar vardır. Yani her birey toplomun çıkarlarına uygun hareket etmekle mükelleftir.
Sosyalist sistemlerde ekonomik planlamalar büyük ölçüde devletin ve dolayısı ile devlet organlarında yetkili bürokratların elindedir. Liberal sistemlerde ise işletmeleri ve sermaye sahiplerini üretim ve planlama hamlelerini genellikle piyasa koşulları belirler.
Bir yanıt yazın